Bir yaz günüydü.
Deniz Albayı Bahri Noyan Atatürk ile birlikte Dolmabahçe’deydi.
Atatürk bir orta beraberindekilere “Kalkın Armutlu’ya gidiyoruz” dedi.
Hep birlikte ayaklandılar, hazırlıklar yapıldı motorla Armutlu (Yalova)’ya yanlışsız yol aldılar.
Bahri Noyan’ın yanında sekiz memur arkadaşı vardı. Armutlu’ya gelindi. Karaya çıkıldı, beş altı kilometre kadar uzakta bulunan kaplıcalara gidecekleri öğrenildi. O tarihlerde Armutlu ’da vesaite emsal şeyler yoktu. O nedenle bir merkep sırtına şayet vurulup getirildi.
Atatürk “Bırakın” dedi, bir çırpıda merkebe bindi.
Bir mühlet kızgın yaz güneşi altında yol alındı.
Bir yol dönemecine gelindiğinde merkep bir türlü gerçek istikamete gitmiyor, daima sağ tarafa hakikat gitmek istiyordu.
Olanlar herkesin olduğu üzere Atatürk’ünde dikkatini çekince, merkepten indi. “Bırakın gitsin” dedi. “Herhalde bu tarafta ahırı var, oraya gitmek istiyor.”
Merkep bırakıldı, herkes onun peşi sıra yürümeye başladı, özgür kalınca koşmaya başladı ve yüz metre kadar ileride bir ahırın önüne giderek kapısına başını dayadı.
Merkep ortada sırada başını çevirip kafileye bakıyordu.
Herkes eşeğin o haline gülümsemeye başlarken Atatürk yanındakilere döndü ve “Bu sevecen hayvancığın misafirperverliğini görüyor musunuz” dedi ve ekledi:
“Merkep bizleri ahırına davet ediyor”
Yaşananlar herkesi güldürdü. Sonrasında sevinç içinde kaplıcalara ulaşıldı…